Ne yazık ki
çeşitli rahatsızlıkları saplantıları olan insanlara her zaman rastlamamız
mümkün. Bu rahatsızlıklar illa bedeni olmak zorunda da değil, toplumsal
olgularda da çeşitli rahatsızlıklara sahip pek çok kimse vardır.
Genelde rastladığım
rahatsızlıklara değinerek bu tip kişiler karşısında geliştirdiğim davranış şekillerinden
bahsedeyim.
‘Geliştirdiğin
davranışların bu rahatsızlıkların tedavisi anlamında herhangi bir faydası
geliyor mu?’ diye soracak olursanız da cevabım oldukça net, ‘hayır hiç bir
faydası gelmiyor’. Eğer böylesi rahatsızlıklara yakalandılarsa başka bir
şekilde bunun üzerinden gelmeleri gerekiyor.
Aslında benim
size verebileceğim tavsiyeler sadece iki işe yararlar.
İlki bunun çok rastlanan bir rahatsızlık olduğunu bilince, böyle birisi ile
karşılaştığınızda, kafanızı dinç tutmanıza yarar.
İkincisi ise böylesi rahatsızlıkların olduğunu
bildiğinizde, bunları dile getirerek başkalarının buna yakalanmasına engel
olabilirsiniz.
***
Oldukça uzun
zamandır Adıgeyde yaşıyorum. Burada benim gibi yurtdışından gelmiş, diaspora
doğumlu pek çok kişi var. Aralarında en yaygın rahatsızlık davranış bozukluğu
şeklini almış bir değişik ‘seçiciliktir’.
Seçicilikten
kastım, ayakkabı, iş ve vs. seçiminde gösterdikleri anormallikler falan değil.
Toplumsal anlamda çok daha zararlı olan seçicilikleri. Bunda ulaştıkları
aşırılıklar...
Aslında, belkide
başka bir konu ile alakalı olsa hiç önemsenmeyecek davranışlar. Kendilerinin
‘vatana kimin dönmesi – vatanda kimin yaşaması’ uygundura karar verecek kişiler
arasında olduğunu sananların geliştirdikleri anormalliklerden bahsediyorum.
***
Bazılarının şöyle
söylediğini duyarsınız ‘buraya da sıkma başlar geliyor, engel olunmalı’ bir
diğerleri ise ‘içki içenler geliyor, buna engel olmalıyız’, bambaşka birileri
‘o solcu, bu sağcı, o ayakkabıcı bu bilmemneci’ diyerek kendilerinde vatanın
kime ait olabileceğini seçme yetisini görürler.
Başlangıç
itibariyle bir insanın kendi görüş veya çizgisinde olmayan insanlarla birlikte
olmak istememesi anlaşılabilir. Ama bunu diğerlerine yaşam hakkı vermeyecek
düzeye getirmeye çalıştıklarında işin suyunu çıkartıyorlar demektir. Bu da
normal değildir.
Ben böyle
birileri ile karşılaştığımda önce izah etmeye çalışır, ardından başarılı
olmadığımı görürsem ‘he, he, öyledir herhalde, bilmem ki’ gibi cevaplarla geçiştiririm. Çünkü bunun bir
davranış bozukluğu olduğunu anlayacak kadar onunla görüşmüşümdür artık.
Halbuki her
birimiz çok iyi biliyoruz ki, toplumun tamamen arındırılıp sadece istediğimiz
niteliklerde insanlardan oluşturulması mümkün bile değilidir.
***
Tarihte
bizimkilerden çok daha önce çok daha
yoğun bir şekilde bu yönde çalışan devletler dahi ortaya çıkmıştır. Örneğin
Hitler’i hatırlayın, Almanyayı kendi görüşleri doğrultusunda temizlemişti. Suçluları,
uygun görmediği insanları, hatta ulusları dahi Almanyada yok etmişti.
Bu belki aşırı
bir örnek oldu, daha anlaşılır bir başka örnek dile getirecek olursak; İngiliz imparatorluğu bir dönem İngiltereyi suçlulardan
temizlemişti. Ülkede bulunan suçluları uzak kolonilere gönderiyordu. Bunun
neticesinde İmgilterede daha temiz bir toplum oluşturulacağı umutları da
besleniyordu. Fakat aradan belli bir süre geçince bunun anlamsızlığı ortaya
çıktı. Suçlu insanları gönderdiği kolonilerinde bu suçlulardan doğan çocuklar
suçlu olmadılar, sağlıklı toplumlar gelişti.
İşte bizim
durumuzda bunun aynısı. Millet dediğimizde sadece bu gün yaşayan insanlarını
anlamayız. Millet kendisini oluşturan insanların hem geçmişi hem de geleceğidir
aynı zamanda.
Bundan, atıyorum
bir elli-yüz sene sonra yaşayan insanlarımız bu gün yaşayanlarımız
olmayacaklar.
***
Eğer size birisi
‘şu şu sebeplerden dolayı’ bu adam vatana dönmemeli, onu dışlayalım, onun Buradan
Türkiye’ye geri dönmesi için elimizden geleni yapalım falan diyorsa bilinki böyle
bir rahatsızlığa yakalanmıştır. Millet
nedir bilmeyen birisi ile karşı karşıyasınızdır. Bizim üzerinde çalıştığımız davanın milli bir
dava olduğunu anlamamış demektir.
Örneğin Hazreti Nuh’u
ve tufan olayını her birimiz biliriz. Hazreti Nuh’un oğlu inananlardan olmadığı
için gemiye alınmamıştır. Yani iyi babanın kötü oğlu olabilir. Hatta bu tufan
kıssasının tamamı insanoğluna verilmiş güzel bir örnektir. Dünyadaki tüm
günahkarlar ortadan kaldırılsa dahi yeni nesillerde yine günahklarlar ve sevapkarlar
ortaya çıkabilir. İşte bu kıssadan, edinmemiz gereken hisse bu.
Ayrıca o kadar hoyratlardır
ki; buraya yerleşmek isteyen insanın buraya gelirken hem Türkiye, hem Rusya
kanunlarınca bir süzgeçten geçirildiğini, ayrıca kendi kendisini ekonomik,
sosyal vs. anlamlarda da süzgeçten geçirdiğini adeta unuturlar. Sanki
milyonlarca kişiye sahiptirlerde aralarından seçim yapıyor gibi
davranabilirler.
Benim şahsi
kanaatim, benim vatanım çerkesya diyen herkes bu topraklara gelebilmeli. Hatta
benim vatanım şurası burası ama Çerkesyada para kazanmalıyım, güneşlenmeliyim,
emekliliğimi ucuz bir ortamda geçirmeliyim falan diyen tüm çerkeslerde gelebilmeli.
Suçlular, suçsuzlar, akıllılar, akılsızlar, uzun boylular, kısa boylular, sağ
görüşlüler, sol görüşlüler hiç fark etmez.
İşte böyle
şeyleri öne sürenlerle karşılaştığımda ben
‘he, he, öyledir herhalde, bilmem ki’
gibi cevaplarla geçiştiririm. Böylece benim kafamda rahat kalır, boşu
boşuna başımı ağrıtmam.
Belki de doğru
yapmıyorum. Böylesi davranış bozukluklarına yakalandığını düşündüğüm kimsenin
tedavisi için falan yardımcı olmaya çalışmam da gerekir. Bilmiyorum. Bildiğim
şey her zaman böylesi aşırılıklara sahip insanların olduğu ve olacağı.
Not; Uzattığımın farkındayım, benzeri, diaspoaralı veya vatana dönmüş
diasporalılarla, vatanda yaşayayanlarla alakalı aşırılıklara bir başka yazıda
devam edeceğim inşaallah.
Ayrıca; bende biraz rahatsızım herhalde, yukarıdaki yazıyı okuduğunuzda bu
parodoksu görebilirsiniz. ‘Vatana kimin gelebileceğine yaşayabileceğine karar
verme yetisine sahip olduğunu düşünenlerin içinde bulundukları rahatsızlık’
demişim ama ‘Çerkesyayı vatan bilen herkesin burası vatanıdır’ çıkarsamamla da
kendimi onların arasına sokmuşum. Yazı yazmadaki yetersizliğimde böylece ortaya
çıkmış oldu, inşaallah siz aktarmak istediğimi ben aktarmayı beceremediysem de anlamışsınızdır.